20 Aralık 2017 Çarşamba

Deneyimli Ama Mutsuz Bir Anne...

Bloğu açarken "Acemi Ama Mutlu Bir Anne" ismini seçmiştim. Şu anda ise başlığı "Deneyimli ama Mutsuz Bir Anne" olarak değiştirmek geçiyor aklımdan.

Yorgun, bezgin, kızgın, kırgın, çaresiz hissediyorum çoğu zaman. Yaz sonunda başladım çökmeye sanırım. Önce sağlıklı beslenmenin ipini bıraktım; sonra sporu bıraktım. Derken kendim için yaptığım her şeyi bıraktım. Aldığım kitaplar raflarda tozlanıyor, bloga kaç aydır tek yazı yazmadım. Kendimi bıraktım yolda bir yerde. Aynaya bakmak gelmiyor içimden, es kaza denk gelirsem aynada kendime, iyice sıkılıyor canım çünkü giderek çöktüğümü yaşlanıp yok olduğumu hissediyorum. 

Sürekli geçiştiriyorum. İyiyim, iyiyiz, her şey yolunda, sağlık problemimiz yok, iş problemimiz yok, ev problemimiz yok... Eee daha ne olsun? Her şey yolunda işte!

Öyle mi gerçekten?

Maalesef değil!

Ben benden gidiyorum. İstediğim kişi olmaktan giderek uzaklaşıyorum. En sevdiğim şey yazmak, aylardır yazmıyorum. Hikaye yazmayı geçtim, bloga bile yazmıyorum. Beni besleyen, geliştiren, yeni dünyalara açılmamı sağlayan şey okumak ama çoğu zaman oturup doğru düzgün 1 sayfa bile okuyamıyorum. 

Geçen sene birçok şeyi Arya uyuduktan sonra yapıyordum. Ama bu sene Arya uyumuyor. Gündüz kreşte uyuduğu için gece 10-11 hatta 12'ye kadar uyumuyor. Yatağına yatsa bile yüz tane masal okumamı istiyor, o uyumadan odadan çıkarsam da kıyamet kopuyor. 11'den, 12'den sonra da benim hiçbir şey yapacak halim kalmıyor. Hatta çoğu zaman Arya'nın odasında sandalyede uyuyakalıyorum.

Geçen sene Evrim'in çalışma saatleri birçok şeyi paslaşarak yapmamıza olanak tanıyordu, bu yıl öyle değil. Bu yıl her şey karman çorman, çorba gibi. Spor yapacak vakit yaratamıyorum, sağlıklı beslenecek yemek düzenini oturtamıyorum. En önemlisi de yorgun ve mutsuz olduğum için neyi nasıl yapacağımı düşünemiyorum bile. Her şey gözümde büyüyor, büyüyor, dağ gibi oluyor, dev gibi üzerime üzerime geliyor. Kaçmak istiyorum. 

İstediğim şeyleri yapamıyorum! Evet derdim bu! Hep istemediğim şeyleri yapmak zorundayım! Oysa ben biraz da bencillik yapmak istiyorum.

Huzurla oturup yemek yemek, lafım bölünmeden konuşmak, on kere kalmak zorunda olmadan film izlemek, kitap okumak, çocuğu kreşten kim alacak, kim bakacak diye dert etmeden sinemaya, spora, markete, arkadaşıma gidebilmek istiyorum. Akşama çocuk ne yiyecek diye planlama yapmak zorunda olmak, yorgunluktan ölürken yere dökülen çorbaları, yemekleri, kırıntıları, oyuncakları toplamak, her gün çamaşır yıkamak, o uyusun diye her gece aynı masalları yüz kez okumak, çocukla "kaliteli zaman" (?!) geçirme zorunluluğunu hissetmek İSTEMİYORUM! 

Rol yapacak, yalan söyleyecek değilim. Çok yoruldum, ANNELİK görevlerimden çok yoruldum. Evet, biliyorum, tüm bunları çocuk yapmadan önce düşünmeliydim. Evet, biliyorum kendi özgür irademle çocuk yapmaya karar verdim. Evet, bir anne olarak sorumluluklarım var. Evet, biliyorum dünyada ne kadar büyük sorunları olup da yerimde olmak için her şeyini verecek anneler var. AMA tüm bunları bilmek kendimi daha iyi hissettirmiyor işte!

Ne yapacağımı, bu depresif halden nasıl çıkacağımı bilemiyorum. Sinirlendikçe, üzüldükçe çikolataya, tatlıya, kahveye saldırıyorum. Geçici olarak rahatlamamı sağlıyor ama yediklerim olduğu gibi vücuduma kilo olarak ekleniyor. Bir şekilde daha iyi hissetmenin düzgün bir yolunu bulmam gerekiyor. Sanırım bir süreliğine yemek pişirmek, temizlik yapmak, ev toplamak gibi görevlerimi (?!?) askıya alacağım. "Yapmak zorunda" hissettiğim her şeyi görmezden geleceğim bir süreliğine... 

28 Eylül 2017 Perşembe

Sil Baştan Uyku Eğitimi

2014 yılındaki şu yazımdan sonra Arya'ya nazar değdi.

4 yıl içinde Arya'nın uyku düzeni defalarca kez değişti. Bebekken kendi kendine uyuyordu, sonra uykusuz geceler, ayakta sallamalar başladı. Sonra zor da olsa sallamaktan kurtulduk, Arya tekrar kendi kendine uyumaya başladı. Taa ki gök gürültülü, yağmurlu bir gece yalnız yatmaktan korkana dek... "Anne çok korkuyoyum" dedi, o gece ve sonraki gök gürültülü gecelerde birlikte uyuduk ve Arya bir daha yalnız uyumayı kabul etmedi. O zamandan beri Evrim'le her gece nöbetleşe Arya ile birlikte yatıp, masal anlatıp o uyuyunca yanından kalkıyorduk. Ama bu yıl kalkamaz olduk. İşten güçten o kadar yoruluyoruz ki Arya'dan önce biz uyuyakalıyoruz. Uyanık olan diğerini Arya'nın yanından kaldırıp yatağa götürüyor. Kısacası akşam 9-10 biz Arya ile tavuk gibi uyuyoruz.

Okul açıldığından beri her gece Arya'yı uyuturken uyuyakaldığım için işlerim yarım kalıyor. Bu durumdan kurtulmam, bu uyku işine bir çare bulmam gerekiyordu. 2-3 gecedir Arya ile yatmıyorum, Arya'nın yatağının yanına oturup masal okuyorum, sonra iyi geceler dileyip o uyuyana kadar odasında kalıyorum. Gündüz epeyce yorulduğu için uyuması pek uzun sürmüyor şükür. Bu yöntemi denemeye karar verdiğimde Arya çok tepki gösterir sanmıştım ama gıkı bile çıkmadı. Daha ilk geceden uyum sağladı. Demek ki o da hazırmış. Zaten bugüne dek Arya ile aşama kaydettiğimiz, başarılı olduğumuz her durumda Arya'nın hazır olması ve uyum sağlaması etkili oldu. O hazır olmadığında 1cm bile ilerleyemezken, hazır olduğunda her şey çok kolay ve hızlı oluyor.



Bebek sahibi olmaya karar verirken aslında hiçbir şey bilmiyor insan. Hamileyken / bebek beklerken okunan tüm o kitaplar hep teorik. Herşey yaşadıkça görülüp öğreniliyor. Metodlar, yöntemler, denemeler... Esas nokta bebeğin/çocuğun sahip olduğu mizaç ve hazırbulunuşluk seviyesi. Yoksa zorla güzellik olmuyor. Ek gıdaya geçiş, memeyi bırakma, tuvalet eğitimi, uyku eğitimi, kreşe alışma... Hepsi zor ve sancılı süreçler ama ilk denemede vazgeçmemek lazım. Israrla üst üste, aralıksız denemeye devam etmek de doğru değil. Ara ara deneyerek bebeğin/çocuğun hazırbulunuşluğu ölçülmeli. Doğru zaman geldiğinde işler kolaylaşıyor. Aksi taktirde iki taraf için de işkence haline gelebilir bu süreçler.

Çocuklu hayat hergün yeni bir macera, işte bu yüzden acemilik hiç bitmiyor bence. Bir şeyde deneyim kazandım derken başka başka yeni sorunlar / durumlar çıkıyor ortaya. Bir sorunu birkez çözünce bir daha yaşamayız sanmak naiflik maalesef. Mesela ben şu anda 2-3 gecedir işe yarayan yeni uyku rutinimizi anlatıyorum ama aynı metodun 1 ay sonra, hatta yarın gece bile işe yarayıp yaramayacağını bilmiyorum. Yine de denemeye değer olduğunu söyleyebilirim :)




11 Eylül 2017 Pazartesi

ACI GERÇEKLER

YAPMAYIN! 

Çocuk Yapmayın! Delirmek istemiyorsanız, mevcut hayatınızı bitmeyen bir kaosla değiştirmek istemiyorsanız çocuk yapmayın!

Sakın "Aman kızgınlıkla yazmış işte, hiç öyle şey olur mu?" diye düşünmeyin. Kızgınlıkla değil, gayet rasyonel verilerle yazıyorum bu yazıyı. Arya 4 yaşında ve bu 4 yılda muhteşem anlarımızla b.ktan anlarımızı kıyaslarsak b.ktan anlarımız açık ara kazanıyor.

Çocuğunuz olduğu andan itibaren siz artık yoksunuz. Tüm konuşmalar çocuğa bağlanacak, tüm planlar ona göre yapılacak ve yine tüm planlar ona göre bozulacak. Çünkü o çocuk ya ateşlenip hastalanıp kusacak, ya üşütecek öksürecek, olmadı uyuyakalacak. Siz de eliniz böğrünüzde, hevesiniz kursağınızda, en şık ayakkabınız ve yapılı saç/makyajınızla kapının önünde kalakalacaksınız. Ya da daha da fenası size gelen misafirleri son dakka iptal edemediğiniz için hem hastalıkla hem de misafir hazırlığı ile başa çıkmaya çalışacaksınız.

Her gün yemek yapmak zorunda olacaksınız. Hatta o yemek beğenilmeyecek 2. belki de 3. kez yemek yapacaksınız. Yemeği yaparken paçanızdan çekiştiren "Hadiiii artııııık! Çok acıııktıııımmm! Daha fazla bekleyemem!" diye ağlayıp sizi delirten çocuk sadece 2 kaşık alacak ve "Doydum / Aç değilim. Çikolata istiyorum" diyecek. Bu arada siz mutfakta yemek yaparken kaşla göz arasında dolaptan aldığı meyve suyunu yeni aldığınız ya da yeni yıkattığınız halıya dökecek ve siz fark ettiğinizde leke çoktan kurumuş olacak. "Aman canım bir halı çocuktan kıymetli mi?" diyorsunuz değil mi? Benzer şeyler (koltuğa dökülen tarhana çorbaları, yoğurtlar, duvarlara sürülen boyalar, kapıya pencereye yapıştırılan kağıtlar/stickerlar, kırılan bardaklar, tabaklar, yerlere dökülen kuruyemiş kabukları, koltuğa/halıya yapışan/eriyip boyayan hamurlar, ekranı çizilen televizyonlar, camı kırılan müzik seti, kapısı bozulan buzdolabı, sizin biricik çocuğunuzun arkadaşınız yeni aldığı inox dolabı kaşla göz arasında çizdiği o an...) sizin evde de sürekli yaşandığı zaman konuşalım.






Dışarı çıkarken hazırlanmak bir mücadele, kapıdan dışarı çıkmak ayrı bir mücadele, eve dönmek apayrı bir mücadele olacak. En yakınlarınızın bile nişanına/nikahına/düğününe gitmek hayal olacak. Nişanı düğünü geçtim, şöyle ailecek dışarda yemek yemek bile büyük bir olay. İlk yıllar eşinizle karşılıklı yemek yemeyi unutun, bebeği o tutacak/gezdirecek siz yiyeceksiniz; sonra siz bebeği alacak gezdireceksiniz ki eşiniz yemeğini yiyebilsen. Hep gittiğiniz mekanlar bebek arabasını görür görmez surat asacak, sizi en diplere en köşelere oturtacak ki diğer müşteriler çocuktan rahatsız olmasın. Yolculuklarınızın hepsi taşınıyor gibi olacak: bezler mamalar, yedek kıyafetler, oyuncaklar, onsuz uyunmayan battaniyeler... Havaalanı bekleme kuyrukları sizin için yeni bir boyut kazanacak, bir süre sonra "Kusura bakmayın, müsadenizle ben öne geçeyim yoksa çocuk feryat figan ağlayıp kulaklarımızı patlacak" demeye alışacaksınız. 

Gittiğiniz her yerde gözünüz kulağınız hep çocukta olmak zorunda çünkü mazallah her an bir şey olabilir. "Olmaz ya, ben rahat anne olurum", dediğinizi duyar gibiyim. Ben de öyleyim ama bizim toplumumuz rahat değil. Her dk biri sizi uyaracak "Ay çocuk şu tarafa gitti, bir bakın başına bir iş gelmesin.", "Ay çocuk cama çok yaklaştı, ben çok tedirgin oldum, birşey olmasın. Dikkat edin, çocuk bu!". Herkes o kadar duyarlı, o kadar endişeli ve olaya o kadar müdahil olacak ki zaten size nefes alacak alan dahi kalmayacak.

"Büyüdükçe işler kolaylaşır. Gülü seven dikenine katlanır. O da büyüyecek işte!" Bunları da siz anne-baba olduktan sonra tekrar konuşalım. Çocuğunu çoktan büyütmüş, ununu elemiş eleğini asmış, sevgili büyüklerim, sizler de lütfen gece gündüz tam zamanlı olarak en az bir ay torunlarınıza bakın, geçmiş günleri şöyle bir hatırlayın, ondan sonra sizlerle de tekrar konuşabiliriz. Yok arkadaş, işler hiç de kolaylaşmıyor! Büyüdükçe aklı daha çok şeye eriyor, istekler artıyor, kendi fikirleri, kendi kararları oluyor. "Gelmicem! Gitmicem! Yemicem! Yatmıcam! Kalkmıcam! Onu giymicem!" ... liste uzar gider. Bir de istekler var tabi: "Çok sıkıldım, parka gidelim! Çok sıkıldım, benimle oyun oyna! Hadi dışarı çıkalım! Hayır eve gitmeyelim! Ben Ataların evine gitmek istiyorum, tam şimdi şu sn gitmek istiyorum!" O anda ne yaptığınızın ya da nasıl hissetiğinizin hiç önemi yok, önemli olan onun ne istediği! Çünkü artık siz diye bir şey yok! 


Peki hiç mi iyi birşey yok? Var tabi ama onları herkes biliyor yazmaya çok da gerek yok. Evet, çok seveceksiniz çocuğunuzu, o da sizi çok sevecek. Sarılınca dünyalar sizin olacak, bazı günler herşey yolunda gidecek, oh büyüdü artık çok şükür diyeceksiniz. Sonra yine herşey sil baştan!

Not: Ben de farkındayım ki şükretmeliyim. Sağlıklı ve çoooook güzel, çoooook sevgi dolu bir kızım var. Allah'a şükür sağlıklı ve bizim kızımız. Derdim Arya ile değil, tabi ki Allah sağlık sıhhat uzun ömür versin. Elbette büyüyecek ve bu günler arkada kalacak. Unutulacak inşallah. Ama demek istediğim çocuk sahibi olmak karşıdan göründüğü kadar kolay değil. Sevgi herşeyi halletmiyor. Hatta öyle anlar oluyor ki kısa bir anlığına sevgi yok oluyor, sadece içine düştüğünüz çıkmazlar kalıyor. Ama tabi ki annelik hormonları devreye giriyor ve sevgi her daim devam ediyor. Kendinizden iyice emin olmadan, tüm zorlukları göze almadan, "biyolojik saat" etkisiyle ya da çevrenin gazıyla çocuk sahibi olmayın. Çok iyi düşünün. Bugüne kadar yapamadığınız, hep yapmayı hayal ettiğiniz şeyleri bir kağıda yazın, listenizdekileri çocukla yapıp yapamayacağınızı ve yapma şansınızı çöpe attığınız için ne hissedeceğinizi de hesaba katın. Yukarıda anlatmadığın tonla konu, tonla örnek var ama hepsi aynı yere çıkıyor. Hayatınızın yaklaşık 10 yılını belki de 20 yılını bu kaos içinde yaşamaya hazır mısınız? Çok iyi düşünün!

17 Ağustos 2017 Perşembe

4 Yaş İçin Günlük Plan - İlk Gün Deneyimlerimiz

Dünden  devam :)

Bugün günlük planımızı uygulamaya başladık. Tabi ufak tefek değişiklikler yaptık gün içindeki durumlara göre. Sabah kalkıp kahvaltı yaptık sonra Arya bir süre kendi kendine oynadı ben de tatil valizimizi boşalttım. Benim işlerim bitince kuaföre gidip Arya'nın saçını kestirdik. Döndüğümüzde Arya babası ile oyun oynarken ben market alışverişine gittim. Alışverişten gelince Arya benimle de oynamak istedi; beraber Arya'nın odasını yıkıp, yeni ev yaptık mahsuscuktan :D Sonra Evrim'le yatak odasına tavan vantilatörü astık ki bu süreçte Arya'yı uzak tutmak için çizgi film saatini bu araya kaydırdık. Arya 20 dk Scooby Doo izledi ve biraz da telefondaki bebeklik, kreş vb kendi videolarını izledi.



Vantilatör işi bitince Arya'yı parka götürdüm. Saat 4 civarıydı sanırım. Yağmur başlayana dek 2 saat kadar parkta kaldık, Arya oynarken ben de kitap okudum :) Yürüyüş yolundaki banklarda oturup dinlene dinlene eve geldik. Arya duş aldı. Hanımefendi büyümüş, kendisi yıkanıyor, en son biz saçını ve vücudunu sabunlayıp çıkarıyoruz :) 

Arya duştan çıkınca biraz oyun oynadı, sonra yemek yedi. Birlikte balkona çıkıp Meraklı Minik dergisine göz attık, güneş siperliği olarak verilen etkinlik malzemeleri ile "Deniz Kızı Prenses Tacı" yaptık :)) Deniz canlıları dominosu ve hafıza kartları ile oyun oynadık. Çoğunlukla Arya kazandı ama arada bir benim de şansım yaver gitti :)


Oyunlar bitince Arya, "Bu gece babam uyusun benimle" dedi. Tamam dedik :) Tabi sadece Arya uyuyana dek yanında kalıyoruz. Uyumadan önce baba-kız bilgisayardan biraz dizi izlediler, sonra Evrim, Arya'ya masal anlattı ve uyudular.

Genel olarak başarılı ve rahat bir gün geçirdik. "Televizyon izlemek istiyorum" ve "sıkıldım" krizleri neredeyse hiç olmadı.  Praogramdaki 2 saat ekran zamanının yarısını bile kullanmadı Arya :) Programa birebir bağlı kalmadık ama bugünü değerlendirirsek genel hatları ile işe yarar bir program olduğunu söyleyebilirim :)

16 Ağustos 2017 Çarşamba

4 Yaş İçin Günlük Program

Planda olmayan gelişmeler sebebiyle umduğumuzdan daha kısa süren tatilimizden yeni döndük. Tatil maceralarımızı ayrı bir yazıda anlatacağım. Bugün Arya için hazırladığım günlük plandan bahsetmek istiyorum.

Eve dün gece geldik ve ben çoook yorgun olduğum için sabah kalkamadım. Arya ise erkenden uyandı; Evrim de uykusunu alamamış; kalkıp Arya'ya televizyon açıp tekrar yattı. Tatil sürecinde de Arya çoğu zaman televizyon izleyerek vakit geçirdi. Okullar açıkken daha sıkı bir tv politikamız vardı. Hafta içi tv.nin fişi çekiliyor, Arya sadece haftasonu ya cumartesi ya da pazar tv izliyor; diğer gün tüm günü parkta geçiriyorduk. Tatilde de bol bol parka, denize gittik ama evde olduğumuz zamanlarda maalesef televizyona esir olduk. İşte bu yüzden Arya'nın kreşi açılana dek evde geçireceğimiz günleri planlamak istedim. Şimdilik kabataslak bir plan hazırladım, deneyince aksayan yanları görüp değiştiririz. Plana bol bol görsel koyup hepsini Arya'ya anlattım. Planda günde 2 saat TV zamanı var. Şu an biraz rasgele ayarladım saatleri ama Arya'nın sevdiği ve eğitici olan birkaç çizgi filmin yayın saatine göre tekrar düzenleme yapacağım. 2 saat tv zamanı çok diye düşünebilirsiniz ama mevcut durumu göz önüne alırsak (Arya'nın kreşi kapalı, her istediğinde oynayabileceği arkadaşı ya da kardeşi yok, bizim de 7/24 onunla oynayacak enerjimiz yok) 2 saat gayet makul geldi bana. Lafı uzatmayayım, kabataslak program şöyle:







Planı birebir uygulayabilir miyiz bilmiyorum ama genel olarak bu gibi bir planımız olması ve Arya'yı belli bir düzene alıştırmamız gerektiğini biliyorum aksi takdirde tatil başıboşluğundan sonra kreşe adapte olması çok zor olacak. İşe başladığımız o zaman program mecburen değişecek. İkimiz de Arya'nın kreşin açılmadan önce işe başlayacağız ki bu durum bizi epey zorlayacak. Ben okula mecburen Arya ile gideceğim 2 haftalık seminer döneminde.  O süreçte mecburen yine tablet kullanacağız sanırım. Bakalım, belki başka çözümler üretiriz.

Biz günlük planımızı uygulamaya yarın başlayacağız. Nasıl gittiğini anlatırım :) Sizin de günlük planlarınız varsa lütfen benimle paylaşın.

16 Temmuz 2017 Pazar

Bağırmayan Anne Baba Olmak



"Bağırmayan Anne-Baba Olmak" adlı bu kitabı internette görüp inceledim ve hemen aldım. Kitapta çocukların davranışlarına sinirlenip kontrolden çıkarak "Hulk"a dönüşmekten kaçınmak için yapabileceğimiz şeyler anlatılıyor. Karşılaştığımız davranışlara odaklanmak yerine kendi duygusal durumumuza ve tepkilerimize odaklanırsak sadece çocuklarımızla değil, herkesle daha sağlıklı ilişkiler kurup daha sakin, daha sorunsuz bir hayat yaşayabileceğimizi savunuyor kitap.

Bir süredir Arya ile bağırışmadan anlaşmaya, empati yapmaya, Arya'yı daha iyi anlamaya çalışıyorum. Arya neyi neden yapıyor diye düşünüyor, kızmadan bağırmadan önce sakin kalıp Arya ile konuşmayı deniyorum. Çoğu zaman ulaştığım sonuç Arya ne yapıyorsa sıkıldığı için ya da kendini tam olarak ifade edemediği için yapıyor.

Biz -büyükler-, her zaman çocuklar bize uyum sağlasın, dediklerimizi anında yapsınlar istiyoruz ama onlar robot ya da kurmalı oyuncak değil. Çocuk da olsa onlar da birer birey ve kendi fikirleri, istekleri, ihtiyaçları var. Yani her zaman bizim istediklerimizi yapmalarını beklemek oldukça saçma. Kendimi Arya'nın yerine koyuyorum ve düşünüyorum. Mesela biri bana ben aç değilken "Yemek ye" diye ısrar etse ya da henüz uykum yokken "Hadi artık uyu" diye defalarca beni uyutmaya çalışsa yazabileceğim en kibar ifadeyle "Hayır" (?!) derim ve konuyu sonsuza dek kapatırım. Ama söz konusu çocuklar olunca hepimiz itirazsız, anında itaat bekliyoruz.

Bir süredir Arya'yı istemediği şeyleri yapması için zorlamamaya çalışıyorum. "Uykum yok" dediğinde, "Biraz daha oynayabilirsin o zaman" diyorum; Arya da bir süre sonra gelip "Hadi anne, uyuyalım mı?" diyor. Yemek zamanı "Ben acıkmadım" dediğinde hiç zorlamıyorum, karnı acıkınca "Anne, ben acıktım" diyor. "Ben bu yemeği yemek istemiyorum" deyince "Ne yemek istiyorsun? diye soruyorum. Genelde yoğurtla pilav, makarna, çorba, ya da köfte gibi sevdiğini bildiğim için her zaman yaptığım şeyleri istiyor yemeği beğenmediği zaman. Bazen de "Tamam, bu yemekten çok yemek zorunda değilsin ama bir kaşık tadına bakarsan belki seversin" diye şansımı deniyorum; çoğunlukla işe yarıyor ve Arya o yemeği bitiriyor.

İşler her zaman yolunda gitmiyor tabi ki. Bazı şeylerin ters gittiği zamanlar da oluyor. Mesela bu sabah "Annecim, kahvaltı yapalım, sonra istersen birlikte oyun oynarız" dedim. "Oluy" dedi. Sonra " Tost ister misin?" dedim, "Evet" dedi. Buraya kadar her şey harika, ama sonra ben tost yaparken Arya birden saklambaç oynayalım diye tutturmaya başladı. "Annecim tosta bakıyorum, karnım da aç. Yani kahvaltı yapmadan oynayacak enerjim yok" diye anlatmaya çalışsam da Arya debelenmeye, mızmızlanmaya ve ağlamaya başladı. Önce onu sakinleştirip konuşmaya çalıştım ama o ağlayarak istediğini elde etmeye çalışıyordu. Bu durumda yapılacak tek şey onu görmezden gelmekti, ben de öyle yaptım. Tostu pişirip tabağa koydum, salatalık soydum, kahvaltı için masayı hazırladım. Bu sırada Arya ağlayıp tepinerek odasına gitti. Herkes gelip kahvaltı masasına oturdu; yiyip içmeye, bir yandan da sohbet etmeye başladık. Sonra bir baktım Arya gelmiş, masaya oturmuş, tostunu yiyor :) "Annecim, bana meyve suyu da verir misin?" demese varlığını bile fark etmeyebilirdim :P Ben ona meyve suyu koyarken o çoktan babasını kandırıp tostunun yarısını ona yedirmiş :D Olsun yarım tost da olsa oturup bizimle kahvaltı yaptı sonuçta. Kahvaltısı bitince çizgi film izlemek istedi ve saat kurup çizgi film açtık. Saat çalınca yine mızmızlanmalar eşliğinde tv.yi kapattık ama çok uzun sürmedi mızmızlanmalar. Sonra biraz saklambaç oynadık, bu kez babam da oynasın diye ağladı ama babasının başka bir işi olduğunu anlattım. Yine odasına gidip sakinleşti. Bir süre sonra gelip parka gitmek istedi, gittik.

Hopa'da kumlu parka gidiyorduk Arya orda saatlerce kumda oynuyordu, Ata da geldiği için epey oyalanıp vakit geçiriyordu ama burda, Bahçeşehir'de parkta kum yok ve Arya kısa sürede (20-25dk) sıkılıp eve dönmek istiyor. Park dönüşü yine çizgi film izlemek istedi yine saat kurup birlikte İbi ve Tosi'yi izledik. Bu arada Arya karnım acıktı dedi ve öğle yemeği yedi. Sonra tv kapandı ve şu anda ben bu satırları yazarken Arya kendi kendine oyun oynuyor, bir yandan da bağımlısı olduğu İzmir Marşı'nı dinliyor :) Şu saatten sonra olacakları aşağı yukarı tahmin edip yazabilirim :) Arya birazdan yine sıkılıp beraber oyun oynamak isteyecek ya da tekrar 15-20 dakikalığına parka gitmek isteyecek. Gelince yemek yiyip 1-2 tane çizgi film izlemek isteyecek, tv kapanınca yine 1 tane daha diye mızmızlanacak, uyku öncesi daha uykum yok diyecek, sonra gelip "Anne, hadi uyuyalım" diyecek. Arya ile geçen nispeten sakin bir gün böyle işte.

Kitapta detaylıca anlatıldığı üzere önemli olan çocukların davranışları karşısında sakin kalmayı başarmak ve üçte/dörtte birimiz boyutundaki ufacık varlıkların bizi çileden çıkardığını iddia ederek Hulk gibi bir canavara dönüşmemize engel olmak. Bunun yolu da duygularımızı, stres sinir seviyemizi kontrol altında tutmaktan, her şeye duygusal tepkiler vermek yerine mantıklı hareketleri tercih etmekten geçiyor. Çocuklar ne yaparsa yapsın ses çıkarmayıp, bağırmamaktan, her şeyi kabullenip, onların kulu kölesi olmaktan bahsedilmiyor tabi ki burda. Sadece aşırı tepkisel olmak yerine mantıklı olmanın ve neler olduğunu, neden olduğunu anlayıp çözüm üretmenin, aynı sorunu tekrar yaşamamak için gerekli düzenlemeli yapmanın bağırmayan anne babalar olmak için kaçınılmaz bir gereklilik olduğu vurgulamak istiyorum. Peki, ben bunu ne kadar başarabiliyorum? Eh işte :/ ama vazgeçmek yok, denemeye devam etmeliyiz hepimiz :)


14 Mayıs 2017 Pazar

Bir Tazmanya Canavarının Annesi Olmak


Yazmayalı 5 ay olmuş!!!

Öğrenen Anne Ceren, "Daha çok yazsana, 5 ay olmuş" demese kim bilir ne zaman bakardım bloga. Çünkü vakit yok! İş-güç, çocuk, ev, spor mücadelem, Evrim'in diyet listeleri, yemekleri... Okul-kreş-park-ev döngüsü, ev içinde yıka-pakla-yedir tekrar yıka-pakla-yedir... Her gün 5-8 arası Arya ile oyun oynama çilesi ay pardon keyfi 😁

Maya'nın doğum günü gibi Arya'nın 4. yaş gününe de az kaldı, sadece 3 hafta. Arya pek prenses seven, peri kızı seven, bebeklerle oynayan narin, naif, hanım hanımcık bir kız çocuğu değil. Bu sebeple doğum günü teması olarak Elsa falan istemiyor Allah'tan :) Muhtemelen Scooby Doo temalı olacak bizim d.günü :) Bizim evde favori çizgi film o çünkü. Scooby Doo ile yatıp Scooby Doo ile kalkıyoruz.





Evde çocuk değil Tazmanya canavarı besliyoruz diye dalga geçiyordum, aynısından Cerenlerde de varmış 😂 Ama o yine şanslı, Maya'nın dışarda peri kızı olduğu anlar da varmış; bizimki full time minik tazmanya canavarı 😒 Sürekli bağırarak konuşuyor, bağıra çağıra şarkı söylüyor, sözleri kafasından uyduruyor, oyun oynarken hep canavarcılık(?!) oynuyor, garip sesler çıkarıyor. Bir şey isteyeceği zaman genelde mızıldanarak istiyor, hatta çoğu zaman istediği anında yapılmayınca sinir krizlerine girip kapıları çarpıyor. Arya evde de böyle, kreşte de böyle, dışarıda da böyle maalesef :( Genelde de istediklerini yapmadığımız için zırlayıp duruyor, o zırladıkça istediği şeyi hiç yapmayacağımızı söylediğimiz için daha çok sinirleniyor, ağlıyor. Yalnız bırakıp başka bir odaya gidiyoruz böyle durumlarda, sonra sakinleşince gelip özür diliyor ve "Annecim.. Babacım... şunu yapar mısınız diye?" kibarca istiyor.

Arya'yı dışarda kontrol etmek gerçekten zor. Daha önce de yazmışımdır mutlaka, bizim kız acayip sosyal (Aşırı sosyal çocuk sendromu diye bir şey var mı acaba?) Evden çıktığımız an Arya herkesle tanışıyor, konuşuyor:

- Merhaba, benim adım Arya. Bu annem Yüya (evet,  hâlâ Rüya diyemiyor:), bu da babam Evrim. babaannemle büyükbabam da var, onlar İstanbul'da. Bi de dedoş var, bi de dayım var. Benim okulum var............ Senin adın ne?

Uzayıp gidiyor muhabbet. Yolda izde, restoranda, dükkanda, parkta, her yerde... Küçük çocuk görünce gidip seviyor mutlaka, "Ayyy çok tatlıııııı"..... Anlatmakla bitmez. Kreşte de tüm öğretmenlerle, tüm öğrencilerle tanışık; her sınftan arkadaşı var. Hatta yandaki okulla sık sık ortak gösterilere gittikleri için ordaki öğretmenlerle ve çocuklarla bile tanışmış :)




Yaşadığımız yer küçük bir yer olduğu için herkes birbirini tanıyor neredeyse. Biz de Arya sayesinde herkesle tanışıyoruz 😂 Restorana gidince Arya tüm masaları geziyor, başka masalara oturup yerine göre peynirleri, ekmekleri, pideleri götürüyor 😣Sonra tabi biz gidip kusura bakmayın çocuk işte falan diyoruz, yediklerinden tekrar sipariş veriyoruz. Kaç kez anlattık yapmaması gerektiğini ama bir kulağından giriyor diğerinden uçup gidiyor. Her şeyin fazlası zararlı. Asosyallik de zararlı aşırı sosyallik de! Ama maalesef yapacak bir şey yok. 

Herşeye rağmen Arya'sız bir hayat düşünemiyoruz tabi ki :) Sabaha karşı gelip koynumuza yatınca nasıl bir huzur, nasıl bir sıcaklık yayılıyor içimize 😍 Arya o anlarda çok masum, çok tatlı :)



Evet Arya zor bir çocuk ama nihayetinde o da bir çocuk işte! Her çocuk kendine özgü bir mizaçla geliyor dünyaya. Değiştirmeye, eğmeye, bükmeye çalışsak da bir yere kadar. Elbet o da büyüyecek; bazı huyları değişecek, bazı şeyler düzelecek, bazı şeyler aynı kalacak... Ne olursa olsun her anne-baba gibi bizim de tek dileğimiz sağlıkla, sıhhatle, mutluluk içinde büyümesi, kendi hayatını kurması tabi ki :) Hayat o kadar hızla akıyor ki gün gelip bu satırları Arya okuduğunda belki de biz her şeyi, Arya'nın tüm yaramazlıklarını, zorlukları, sıkıntılı anları çoktan unutmuş olacağız :)

Şimdilik bu kadar! Görüşmek üzere...