Arya doğduğundan beri eskiye nazaran daha sabırlı biri oldum ama hâlâ çileden çıktığım, gözümün döndüğü, arkama bakmadan kaçıp gitmek istediğim anlar oluyor. Böyle anlarda kendi kendime sorular sorarak sakinleşmeye çalışıyorum.
Bir gün Arya biberondaki ayranı koltuğa dökmüş, bir de sıvamış; tüm oda ekşi ekşi yoğurt kokuyor; başka bir gün nasıl olduysa bir ruj bulmuş, sağı solu her yeri boyamış; aradan çok geçmiyor ellerini yıkarken tüm banyoyu ıslatmış, evi sanki su basmış! Sakın "E bunlar olurken sen neredeydin?" demeyin! Tuvalete de gitmeyeyim, su içmeyeyim, mutfakta yemek hazırlamayayım mı? Böyle anlarda ilk önce vücuduma dalga dalga sıcaklık yayılıyor, aklımdan Arya'yı parçalamak geçiyor ("Aaa ne kadar ayıp/yanlış, çocuk o ne bilsin?" di mi? Bi daha ki sefere sizin eve gelip duvarları, halıları, koltukları sanat eserine çevirince, kedinin/kuşun suyunu/mamasını etrafa dökünce, bu hissiyatımı bi daha konuşalım). Sakinleşmeyi başardığımda kendime soruyorum: "Kızsam ne olacak, bağırsam ne olacak?" Olan olmuş, Arya kızdığımı anlayınca "Anne bi daha yapmıcam, beni affet" diye bacaklarıma sarılıp ağlayacak ama yarın yine yapacak çünkü o bir çocuk!
Evin içinde olmaması gereken bir durum olunca önce Arya'yı o ortamdan çıkarıyorum ve kendi odasına koyuyorum. Yaptığı şeyin yanlış olduğunu şimdi temizlemek için benim uğraşmak zorunda olduğumu, yaptığı şeyin eşyalara zarar verdiğini, bu durumun beni çok üzdüğünü ve kızdırdığını anlatıyorum. Sonra da yaptıklarını toplamaya, temizlemeye çalışıyorum; bu aşamada o da bana yardım etmeye çalışıyor. Bazen de sinirden kısaca "Gözüm görmesin seni yaramaz, çabuk kaybol ortalıktan ben sakinleşene kadar!" diyorum Arya'ya.
Tüm bunlar neden oluyor peki? Çünkü çocuğun içinde bitmek bilmeyen bir enerji var. Çünkü tüm gün evin içinde, çünkü oynayacak güvenli alan ve yaşıtları yok. Çünkü o da bir insan ve boş kalınca canı sıkılıyor.
Durumun nedenlerini ve sonuçlarını tespit edince geriye çözüm bulmak kalıyor. Çözüm basit: Çocuğun oyun oynayıp eğlenmesini, enerjisini harcamasını sağla, sıkılmasına fırsat verme. Söylemesi kolay da yapması biraz zor. Bir kere evimiz her daim düzenli olsun mantığından kurtulmak gerekiyor. Sonra yaratıcı olmak lazım, sabırlı olmak lazım, vakit ayırmak lazım.
İşte bu noktada kendimize Şermin Çarkacı, Nam-ı diğer Oyuncu Anne'yi örnek almak işimizi kolaylaştırabilir. Oyuncu Anne kitabında bir sürü oyun ve etkinlik fikri sunuyor ailelere. Kimini bir paket bulgurla, kimini mavi bir çarşafla yapmak mümkün. Yani öyle büyük bütçeler, büyük emekler gerekmiyor. Misal biz bugün balkonda önce sulu boya yaptık, sonra şeftaliden kirpi yapıp piknikteymişiz gibi rol yaparak yedik. Sonra bir kutu kürdan defalarca yere döküp tekrar kutusuna doldurduk. Sonra Arya tekrar sulu boya yapmak istedi ve kendini boyayıp "Ben dinozor oldum! Kızgın dinozor! Hırrrrr!!!" diye beni korkutmaya çalıştı :D
Tabi bu kadarla kaldık mı? Hayır maalesef. 3-4 saat böyle oynadıktan sonra bu sefer de oyuncak dinozorlarla ormanda keşfe çıktık. Sonra dinozorlar dağlara tırmandı (koltuğun tepesi), denize girdi (mavi koltuk yastıklarının üstü), yorulup uyudular (sadece 2dk), acıkınca yemek için et aradılar, bulamayınca Arya'yı yedi benim dinozorlar, Arya'nın dinozoru süt içti sadece :D
Arya boya yaparken kağıdı boyamak yerine, yeri göğü, örtüyü, minderi ve son olarak kendini boyamayı tercih ettiği için sinirlenip bağırıp çağırabilirdim ya da o bir süre mutlu mesut sağı solu boyarken ben de kendi işime bakabilirdim. Ben bugün 2. seçeneği tercih ettim :) Dinozorlarla oynamak yerine, tv.yi açıp dinozorlu/canavarlı/bilumum hayvanlı bir çizgi film bulup, "Hadi canım, bunu izle" diyebilirdim ama sonra "Bizim kızın hiç hayal gücü yok" diye de hayıflanabilirdim.
Her gün aynı motivasyonla, aynı sabır ve ilgiyle böyle oyunlar oynayamıyorum. Çünkü anne de olsam, ben de insanım ve benim de bir eşref bir de eşek saatim var. İşim başımdan aşkınken, hastayken, gerçekten çok çok keyifsizken ya da saatlerce oyun oynadıktan sonra Arya hâlâ huysuzluk yapınca annelikten istifa etmek istiyorum. Öyle anlarda işi Evrim'e devredilen yatak odasına kaçıyorum ve kendimi yastık yorgan arasına gömüyorum. Bazen müzik dinliyorum, içerden gelen sesleri duymamak için, bazen kulağımı tıkayıp uyuyorum, bazen de onları evden atıyorum. Baba-kız parka gidiyorlar, ben de alıyorum elime kitabı/dergiyi ve bir fincan kahveyi kafamı dinliyorum. Bence her kadının annelikten bunalma hakkı var ve öyle anlarda can simidi olacak birinin olması şart. Artık baba olur, anneanne olur, babaanne-dede olur; hiç fark etmez yeter ki biri olsun. Hiçbiri yoksa üzülmeyin, kreşler var, parklar var. İster tam gün, ister yarım gün kreşe gitsin, yaşıtları ile oynasın, sosyalleşmek, yeni şeyler öğrensin. Ya da alın kitabınızı birlikte parka gidin, o sağlansın, kaydıraktan kaysın; siz de 3-5 sayfa kitap okuyun ya da örgü örün. Ana yanınıza mutlaka su, yiyecek ve sevdiği birkaç oyuncak alın. Biz parka giderken oyuncak hayvanlarımızı ve bir de küçük top götürüyoruz ki diğer çocuklarda görüp isteyince kriz yaşamayalım.
Kısacası çocuğunuz kendi kendine oynamayı, eğlenmeyi, vakit geçirmeyi öğrenene dek siz de sabırlı olmayı ve ona ayak uydurmayı öğrenin ki hayat çekilmez olmasın. Ben bu yolda hâlâ acemiyim. Her yeni günde Arya ile oyun oynarken daha anlayışlı olmak için ve en azından onun mutluluğunu paylaşmak için daha fazla çabalıyorum. Umarım birlikte eğlenerek büyürüz :)
Edit: Kendini boyayıp dinozor olmuş Arya'ya hiç kızmadım;, oyuncak dinozorlarımız da yıkanmak istiyordu, şu an hepsi Arya ile yıkanıyorlar banyoda :D
Çok büyümüş, çok güzelleşmiş tam gıdıklamalık olmuş bu Nur!
YanıtlaSil:) Yazdıkların o kadar tanıdık ki, endişe etme, hepimiz arada "çocuksuz hayat bal bal" moduna giriyoruz, girmesek manyağız bence :D
Kim kimi gıdıklar, kim kazanır bilemem ama bir kere Arya ile oynamaya başladın mı bayılana dek kurtaramazsın kendini benden söylemesi. Şaka bir yana bu aralar Arya dahil her konuda hayal kırıklığı yaşıyorum; düzelecek, daha iyi olacak dediğim ne varsa tam tersi daha da zorlaşıyor maalesef :(
Sil