24 Aralık 2019 Salı

6 Yaşında, 1. Sınıfa giden kız çocuğu

Şu an biri gelip "Arya'yı bana verir misin? Benim kızım olsun. " dese hiç düşünmeden veririm. Çünkü çok yoruldum! Çünkü tünelin ucunda ışık mışık yok!

Her gün yırtılan pantolonlar, defalarca kez kırılan akıllı saat, boya, kir, leke içinde gelen üniforma... Kaybolan kalemler, silgiler, her yeri karalanmış, resim yapılmış defterler, lazım olur diye verilip çer çöp alınan harçlıkları... Yapma dediğim ne varsa hepsini yapan bir canavar!

Her şeyiyle yazıyorum. Gizli saklı yok. Hiç yabancılık çekmez, çektirmez. 2 saniyede tanışır, kaynaşır. Dışardan bakılınca gayet normal. Tatlı, güzel, gamzeli. Olur da isteyen olursa üstüne 1 yıllık kıyafet ve ayakkabı desteği ile adrese teslim gönderebilirim.

Lütfen kimse kalkıp "Aaa deme öyle, Allah sağlık versin. Şükret haline..." minvalinde şeyler yazmasın. Kalbinizi kırarım, söylemedi demeyin.

Şu an dünya tepemde! Geçince ne olur bilmem ama şu an tam da böyle hissediyorum!

18 yorum:

  1. Metehan'a birinci sınıfta bir dönem boyunca yüzlerce kalem aldıktan sonra her kalemine ismini yazmaya başlamıştım. Böylece sağa sola dökülen ama oğlumun dönüp bakmadığı kalemleri, boya kalemleri falan en azından öğretmeni tarafından ona veriliyordu geri. Yolda gelirken atkısını düşürür, şapkasını kaybeder, çantası çöpten çıkar . Yaramaz bir çocuk asla olmamıştı ama ne dağınıktı :D Sonra geçti. Bilgehan'dan bahsetmiyorum dikkat edersen, yangına körükle gitmiim şimdi :D Yok yok, en azından sınıfta oturuyor sırasına artık :D

    YanıtlaSil
  2. Geçenlerde yolda ikiz çocukları olan bir kadın vardı sizi doğuracağıma taş doğursaydım diye bağırdı, birde teyzemin yaptığı bir hareket var hiç unutmam. Dört yaşında kuzenim vardı, teyzem gömleğiini yırtıp bıktım diye bağırıp ağlamıştı. Sanırım kadınlar olarak bu stresi çocuğumuz olduğunda bir dönem mutlaka çekeceğiz... İç karartıcı geliyor ama eminim ki daha sonra o günleri de gülümseyerek hatırlayacağız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Umarım gülümseyerek hatırlayacak günlere ulaşırım :)

      Sil
  3. İnanin bugünlerde geçecek ve bugunleri ozleyeceksiniz az biraz sabir

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yapacak başka bir şey olmadığı için sabrediyorum maalesef ama özlemem için hafıza kaybı geçirmem ya da gelen günlerin geçen günlerden çok daha berbat olması lazım ki ne olur o sebeple özlemeyeyim şu günleri :))))

      Sil
  4. Merhaba, bu konuda ciddiyseniz hala biz alabiliriz. Aradığınız koşullar neler? Okul çağına getirilmiş bir çocuk bana ideal gibi geliyor ama.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gönüllü olmanıza sevinsem de gerçekleri söylemeden bunu size yapamam :) İşin şakası bir yana, bu yaşa kadar kendi büyütmediğiniz bir çocuğa ebeveynlik yapmak göründüğünden daha zor olabilir. Düşünsenize başka birinin kuralları ile büyümüş, size yabancı, şu ana dek edindiği alışkanlıkları değiştirmek, size uyum sağlamasını teşvik etmek bile başlı başlına ekstra bir çaba gerektirecek. İnsan yeri geliyor kendi doğurup kendi yetiştirdiği çocukla anlaşamıyor, katlanamıyor. Üstelik okul çağına gelince bitmiyor sorunlar, sadece şekil değiştiriyor. Tabi en azından uykusuz geceler ve konuşamadığı için derdini ağlayarak anlattığı dönemler geride kalmış oluyor. Ama aslında en sevilesi, en tatlı bebeklik, ilk çocukluk halleri de aynı zamanda geride kalmış oluyor. Bu işin hep iyi ya da hep kötü olduğu bir an yok. Tüm güzellikler ve tüm zorluklar her an, her saniye iç içe :)

      Her çocuk başka, her aile başka, yaşanmadan bilinemez. Çok daha olumlu, çok güzel örnekler de var tabi ki. Bakmayın siz bize :)

      Sil
    2. Bana hikayeleriniz çok komik ve tatlı gibi geldi ama. Özellikle restoranda masa gezmesine ve sosyal olmasına çok güldük. Çocukları seviyorum, sıradışı hallerini de, bazen yetişkinlerden çok daha akıllılar. Ama tabii ben en fazla 1 hafta geçirmişimdir bir çocukla full time. O yüzden de olabilir. Arya çok güzel bir çocuk, bir de ben kendim biraz inatçı ve yaramaz bir çocukluk geçirdiğim için büyük sempati duydum. Sayenizde annemi de anladım biraz... :-) Bilmem ki, başkasının bebeğini büyütmüş insanlar var etrafımda, çok da güzel oldu o çocuklar ama bu işler biraz süprizli tabii, belli olmaz. Kendi doğurduğun çocuk bile hiç beklemediğin bir kişilikte olabilir.

      Sil
    3. Bazı insanlar doğuştan anne, doğuştan baba sanırım :) Onlar her çocukla anlaşıp, her koşulda "koşulsuz sevgi" verebilir. "Her zorluk geçer, her çocuk büyür. Sevgi her şeyi çözer." diyecek bir sürü kişi çıkacak biliyorum. Ama ben öyle bakamıyorum hayata. Onlardan biri olmak için neler vermezdim. Ama maalesef ben aşırı realist biriyim. İçinde olduğum durumun o anki ağırlığını tüm açık seçikliği ile görür, en kötü yanlarını bir bir sıralarım. Bardağın boş tarafı benden sorulur adeta. Böyle olunca da teselliler bende pek işe yaramaz, Ben hep o anda elimdeki mevcuda bakarım. Süreç değil, sonuç insanıyım.

      Çocuklu hayatın %80'i delilik, %20'si muhteşem bir sevgi. 80/20 kuralını duydunuz mu bilmiyorum ama benim için şöyle: hayatımdaki problemlerin %80'i hayatımda en çok sevdiğim %20'den kaynaklanıyor :)

      Bu arada ne kadar çok yazasım varmış, kafanızı şişirdim. Kusuruma bakmayın :)

      Sil
  5. Estağfirullah, kafa şişirmek değil asla, çok candan birisiniz bence. Herşeyi olduğu gibi anlatan, içi dışı bir insanlardansınız, yazım tarzınız da çok hoşuma gittiği yazılarınızın pek çoğunu okudum. Karadeniz Hopa merakı da uyandırdınız bende.

    Doğuştan anne olduğumu sanmıyorum hiç, ben biraz çocukla çocuk olanlardanım ama anne olunca bu yeterli bir özellik değil, sorumluluk kısmı bana da çok ağır gelebilir, zaten o yüzden bu konuda çok kararsızım. Yazılarınız bir konuda daha beni kendimi getirdi, o da evet hayat sınırsız değil... Ben sanırım ölümü hiç aklıma getirmeden bol keseden harcıyorum günlerimi. Oysa hayat kısıtlı, ve bu sürede yapılabilecekler de kısıtlı ve o yüzden seçim yaparken daha farkındalıklı olmak gerekli. Bunu iyice bir düşünmeye karar verdim bu akşam. 80/20 kuralı konusunda haklısınız. Şu anda benim için pek de önemli olmayan 80% yüzünden asıl önemli 20%yi erteliyorum mesela... çok teşekkürler güzel sohbetiniz için.

    YanıtlaSil
  6. Ben de severim yaramaz çocukları. Yaramaz çocuklar zamanla bir bilge oluyor. Üç dört yaşlarındaydı torunum küçük bir çeyiz sandığına ğirmiş ve kapağı da üzerine kapamış. Sonra ne olmuş tabi metall tırkısı kendiliğinden kitlemiş. Mehmet Akif adı torunumun. O zaman yeni yeni konuşuyor. Bağırmış ama annesi duymamış evin içinde. Çünkü ev içinde kulak cihazını çıkartırmış genellikle sıkıldığı için. Ne bilsin çocuk sandık içinde kilitli çeviz gibi ölümü beklediğini. Sonrası malu!.. Bu sizde bir anne olarak merak uyandırmıştır. Korkmayın yaramaz dediğim torunum kendi gayretiyle kitli sandıktan çıkamyı başarmış. Selamlar.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şansı yaver gitmiş de büyük bir trajedinin kıyısından dönmüş torununuz çok şükür. Annelikten sonra gelen her an, her dakika "Bugün ne olacak acaba? Bu kez napacak bu çocuk?" hissiyle yaşamak çok zor. Geçecek biliyorum. Ama... Anlatmaktan bile yoruldum aslında...

      Sil
  7. Dünya tepelerden inmiştir umarım aşağı :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Normal anlar var, çok anormal anlar var. Anladığım anlar var, Anlamadığım anlar var. Çok sevdiğim, hiç dayanamadığım anlar... Hayat zor, bazen güzel, totalde karmaşık :)

      Sil
    2. Hayat muhakkak zor. Ben de bir babayım ve çocukla en çok ilgilenen eşim. Bizimki de 5 yaşında. Çok zor bir çocuk değil ama çıldırttığı dönemler oluyor annesini. Annelik daha kutsal bir vasıf muhakkak. Bu günler de geçer gider siz yeter ki güçlü kalmaya devam edin.

      Sil